top of page

Zirveler ve Sonlar

  • Yazarın fotoğrafı: Uğur Akyürek
    Uğur Akyürek
  • 12 Eki
  • 2 dakikada okunur

İnsan, yaşadığı anı değil; onun zirvesini ve sonunu hatırlar. Bir konserin en coşkulu notası, bir ilişkinin en kırıcı cümlesi, bir günün en sessiz dakikası…Hepsi beynimizin arşivinde birer işaret gibi kalır.

Oysa deneyim çok daha uzun bir hikâyedir. Dakikalarca, belki saatlerce süren o deneyimin büyük kısmını kaybederiz. Kahneman buna belleğin zalimliği der:

“Bütün hazlar orada kaldı, ama hatıra onları susturdu.”

Biz aslında çoğu zaman mutluluğu değil, mutluluğun anı olarak kaydedilme biçimini kovalıyoruz. Yani yaşarken değil, hatırlarken mutlu olmak istiyoruz. Bu yüzden bir şarkının sonunda gelen çatlama sesi ya da bir vedada söylenmeyen tek kelime, tüm hikâyenin tonunu değiştiriyor.

Deneyim güzeldi — ama anı bozuldu. Ve biz artık o anı, mutsuz bir deneyim olarak etiketledik.

Sahne bittiğinde ışıklar üzerimden çekilirken, ben kalabalığın alkışını değil, içimdeki yankıyı duydum. O ses bana hep aynı şeyi hatırlattı: Her zirve, içinde bir son taşır. Ve her son, geçmişe dönüşmüş bir zirvedir artık...

Bazen bir konserin son notası, sadece bir bitiş değil — bir hatırlayış biçimidir. Çünkü insan, aslında yaşadığı anı değil, onun hatırlanabilir hâlini arar.

Birini severken bile farkında olmadan, o sevginin nasıl hatırlanacağını düşünürüz. Bir cümleyi söylerken, gelecekte nasıl yankılanacağını hesaplarız. Bütün duygularımızın içinde gizli bir “seyirci” vardır. Ve o seyirci, bizden çok daha güçlüdür. Yaşarken kayıtta olan, hep o hatırlayan beyindir.

Ben bazen sahnede, notaların arasında kaybolduğumda bunu fark ediyorum. O an gerçekten orada mıyım, yoksa ileride hatırlayacağım bir anı mı sahneliyorum? Bazen sesim titrediğinde, bunu müzikal bir hatadan çok bir işaret gibi görüyorum. Çünkü o titreme, belki de insan olduğumu hatırlatan tek şey.

Bellek her şeyi düzeltmez. Aksine, bazı kırıkları özenle saklar. Bir sesin çatlaması, bakışın yarım kalışı, bir gülüşün tam yerinde durmayışı… Hepsi zamanla bir “zirve”ye dönüşür. Çünkü hatıra, kusurları sever. Kusurlar, geçmişi gerçeğe daha yakın yapar.

Kahneman der ki, “Deneyimleyen ben, yaşadığı anda mutludur. Ama hatırlayan ben, o mutluluğu puanlar.” Bu iki benlik birbirine asla denk düşmez. Biri o anda yaşar, diğeri o anı sahiplenir. Ve sonunda karar verici hep hatırlayan olandır. Bu yüzden çoğu insan yaşarken değil, hatırlarken yaşadığını sanır.

Ama ben artık bu oyunu bozmak istiyorum. Çünkü sahnede, o son notada, o alkışta, gerçek olan şey — hatıra değil, varlığın kendisi. Hatırlayan beynin editine teslim olmadan, anı kendi çıplak hâliyle bırakmak gerek.

Bir gün belki biri, benim bir konserimden yalnızca bir çatlama sesini hatırlayacak. Ama o ses, benim en dürüst halim olacak. Çünkü hiçbir zirve, o çatlak olmadan gerçeğe dönüşemez.

Bazen düşünüyorum, belki de hayatın kendisi bir kayıt stüdyosu. Sürekli “ikinci take” arıyoruz, daha temiz, daha doğru, daha mükemmel bir versiyon.

Ama gerçek olan, hep ilk kayıtta saklı. O anın içinden çıkan nefes, tereddüt, sessizlik… Hepsi birer imza. Bellek onları silmeye çalışsa da, ruh tekrar tekrar o ham sesi arıyor.

İşte ben o ham sesin peşindeyim. Çünkü orada, hiçbir manipülasyon yok. Sadece varlık var. Ve o varlık, en kırık hâliyle bile tamam.

Artık şunu biliyorum: Hiçbir an gerçekten bitmiyor. Zirve dediğimiz şey, aslında sonun provası. Ve son sandığımız her şey, yeni bir zirvenin ilk notasına dönüşüyor.

Ben artık anın değil, anıya dönüşen anların peşindeyim. Çünkü orada, geçmişle gelecek aynı sahnede buluşuyor. Ve o sahne, hâlâ yankılanıyor içimde. Şimdi onlar düşünsün ;)

ree

Akyürek Zagreb 25

 
 
 

Yorumlar


Get on the list /

Thanks for submitting!

@2023 by Ugur Akyurek

bottom of page