Beklemenin Sessizliği
- Uğur Akyürek
- 11 Eki
- 1 dakikada okunur
Bazı insanlar susmayı, bazıları unutmayı öğrenir…
Ama biz, beklemeyi öğrendik.
Belki de sevilmeyi değil, sevilmeyi beklemeyi sevdik.
Çünkü beklemek, hem yaşamın hem de kaybolmanın en yumuşak hâliydi.
Birini beklerken zaman yavaşlar; ama aslında sadece zaman değil, biz de yavaşlarız. Düşüncelerimiz ağırlaşır, kalbimizden geçen her şey bir gölge gibi uzar gider. Kimi gün umut ederiz, kimi gün hiçbir şey hissetmeyiz. Ama her ikisi de aynı sessizliğin içinde erir.
Bazen bir ses, bir mesaj, bir ihtimal yetmez mi insana? “Belki gelir” demek bile nefes aldırır. Ama o “belki”nin içinde öyle çok gece vardır ki, her biri biraz daha eksiltir insanı.
Bir noktadan sonra, beklediğimiz kişi değil, beklemenin kendisi olur hayatımız. Alışırız... Sanki bir şey eksik kalmalıymış gibi yaşarız. Bir cümle yarım kalmalı, bir şarkı hep aynı yerde bitmeli, bir hikâye tamamlanmadan unutulmalı. Çünkü tamam olursa, biz kim olacağız?
Zaman geçer, yıllar değişir ama içimizdeki o yer hep aynı kalır. Bir sandalye, bir şehir, bir ses... Hepsi aynı sabırla durur içimizde. Ve biz, hayatın ortasında sessizce oturur, birinin dönmesini değil, kendimize dönmeyi bekleriz.
Sonra bir gün, artık kimseyi beklemediğini fark edersin. Ama garip şekilde, içindeki boşluk hâlâ aynı yerdedir. Çünkü o boşluk, artık senin parçandır. Ve o an anlarsın ki, biz sevilmeyi değil, sessizliği sevmeyi öğrenmişiz. Beklerken olgunlaşmış, olgunlaşırken biraz eksilmişiz.
Ama yine de kötü değil bu. Çünkü bazen eksilmek, bir şeyin tam ortasında var olmanın en güzel hâlidir.

— Akyürek Berlin 25
Bu yazı, kendi sessizliğinde büyüyen herkes için.Çünkü bazen beklemek, kaybetmek değil... içe dönmektir.



Yorumlar