Kar, şehre dokunduğunda her şey biraz daha sessiz. Gürültüyle çarpışan arabaların, bir yerlere yetişmeye çalışan insanların ayak sesleri azalıyor. İstanbul, bembeyaz bir örtünün altında geçmişin ve bugünün gölgelerini saklayan masala dönüşüyor. Sanki şehrin tüm kusurları, çatlak kaldırımları, unutulmuş sokakları, gürültülü meydanları bir anda siliniyor. Kar, kısa süreliğine de olsa, bu şehrin yorgun yüzüne yumuşak bir aydınlık bırakıyor.
Bugün sokaklar daha yavaş. İnsanlar yürürken temkinli, sanki yavaş adımlarla zamanın akışını durdurabileceklerini düşünüyorlar.
Dükkanların önünde biriken karları süpüren esnaflar, bir yandan şikayet edip bir yandan karın altında durup içini çekenler... Rüzgarın savurduğu kar taneleri, camları tıklatıyor.
İnsan bazen fark etmiyor ama, kışın bile sıcak olabileceğini hatırlatan şeyler var.
Mesela eline aldığın bir çayın buğusu, mesela boynuna sardığın bir atkının tanıdık kokusu. Küçük şeyler ama büyük huzur barındırıyor içinde...
Ama karın en güzel tarafı, şehri unutturmasıdır.
Betonun, gürültünün, koşuşturmanın üstüne yağan ince bir hatırlatma gibi.
Yavaşla. Bak. Dinle...

Şimdi durup camdan dışarı bakıyorum. Sanki şehir zamansız bir yer haline gelmiş.
İnsanlar belki hâlâ bir yerlere yetişmeye çalışıyor, ama bugün bazıları acele etmek yerine durup karı izlemeyi seçiyor. Ve belki de en çok onları seviyorum.
Karın güzelliğini görmek için yavaşlamayı bilenleri.
Çünkü bazı şeyler ancak yavaşladığında fark edilir.
İstanbul’un üzerine kar yağarken fark ediyorsun: Sessizlik bazen iyi gelir.
Her şeyin üzerini kapatan, geçmişin ve bugünün bütün yorgunluklarını örten bir sessizlik... Kar yağdığında şehir eskisi gibi olmuyor.
Ama belki de en güzeli bu.
Çünkü bazen en büyük güzellik, sadece durup bembeyaz bir gökyüzüne bakabilmektir...
Comments