Bugün piyano başında otururken, tuşlara dokunan parmaklarım sanki bana ait değilmiş gibi hissettim. Her notada bir yankı vardı, ama o yankı bana ait değildi.
Bir melodi çıkmaya çalışıyor, ama tam anlamıyla ortaya çıkamıyordu.
Kafka’nın dediği gibi,
“Her şeyin olduğu gibi kalmasına izin verirsen, kendiliğinden değişir.”
Belki de bu melodiyi bulmak için hiçbir şey yapmamam gerekiyordu.
Gözlerimi kapattım, odanın sessizliğinde bekledim.
“Gerçek bir keşif, yeni melodiler yaratmak değil, eskilerini yeni bir kulakla dinlemektir.”
Belki de o melodiyi bulmak için, eskiden çaldığım notaların gölgesinde dolaşmam gerekiyordu. Piyanonun başında otururken, o eski melodiler zihnimde dolanmaya başladı.
“Müzik, insanın olduğu yerde büyümesini sağlar.”
Parmaklarım tuşların üzerinde hafifçe gezinirken, sanki geçmiş ve şimdi arasındaki bir köprüye adım atıyordum.
Notalar, o köprüde bir araya geliyordu. Ama bu bir köprü değil, dans gibiydi.
“Bir müzisyen, yalnızca ruhunun derinliklerine inebildiğinde gerçek bir eser yaratabilir.”
Her tuş, ruhun bir parçasını anlatıyordu. Melodi, bir cevap değil, bir soruydu aslında.
“Müzik, hafiflik ve ağırlığın bir dengesidir.”
Hafif bir dokunuşla ağır bir duyguyu anlatabilmek...
O an fark ettim ki, melodiyi bulmaya çalışmak boşunaydı.
Melodi zaten oradaydı; benim içimde, piyanonun sessizliğinde, ve hatta odanın köşesinde biriken tozlarda saklıydı...
“Bir melodi yaratmak, bir yolculuğa çıkmak gibidir. Ama asıl güzellik, vardığın yerde değil, yol boyunca duyduğun seslerdedir.”
Aky Ağustos 24
Comentarios