... ... ...
- Uğur Akyürek
- 15 May
- 1 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 May
Müziğin tarihi, aslında insanın kendini ilk kez dinlediği o sessizlikte başladı.
Bir gün bir mağarada, rüzgâr bir kamışın içinden geçti…Ve bir ses çıktı.
Kim bilir, o an oradan geçen biri şöyle düşündü:“Bir daha duyar mıyım bunu?”
O günden sonra insan, o sesi tekrar duymanın peşine düştü. Bir kemiği oyarak ilk flütü yaptı. Bugün ellerimizde tuttuğumuz o zarif enstrümanların atası, bir kuşun kanadından kalan bir kemikti. 40.000 yıl önce, insan nefesini ilk kez bir sesin içine sakladı…
📜 Ve ritim? İnsan kalbinin attığını fark ettiğinde başladı.
Önce taşlarla, sonra ağaç gövdeleriyle…Kim bilir, belki bir gün biri yağmurun toprağa düşüşünü izledi ve kendi elleriyle o sesi taklit etmeye çalıştı.
İşte o an, davullar doğdu. İlk danslar o davul sesleriyle başladı.
Toprak titredi, insan heyecanlandı, ve müzik, ilk defa bir topluluğu bir araya getirdi.
📖 Telli çalgılar ise bir tesadüften ibaretti…Bir çoban, bir ağacın gevşek dalına yayı andıran bir şey iliştirdi. Rüzgâr esti, dal titreşti…Ve insan, o titreşimin ruhuna dokunduğunu fark etti. İşte o gün, ilk telli çalgının hikâyesi başladı.
Bugün elimize aldığımız bir gitarın telleri, piyano tuşlarındaki bir melodi, bir kemanın ince sızısı…
Hepsi o ilk anın devamı.
Ama ne olursa olsun, en güzel müzik hâlâ önce kalpte çalıyor.
Bir enstrümana dokunmadan önce, içimizde bir yer titreşiyor.
Belki de müzik, hiçbir zaman sadece seslerden ibaret olmadı. O, insanın kendine en çok yaklaştığı, susarak bile anlatabildiği tek dil oldu.
Ve bugün hâlâ aynı soruyu soruyoruz:“Bir daha duyar mıyım bu hissi?”
Ama biliyoruz…
Bir yerlerde bir rüzgâr yine bir kamışın içinden geçiyor.
....Aky

Comentarios