Günün birinde fark ettim ki tüm yaşamım, üzeri tozla kaplanmış, dokunmaktan çekindiğim eski bir aynadan ibaretmiş. Çevremde her şey silikleşirken, o aynaya bakmak cesaret istiyordu; yüzeyi, geçmişin anı izleriyle dolu, kırılgan ve derindi.
Sanki zaman, içine düştüğüm bir kuyuydu; her baktığımda beni içine çekiyordu.
Bu kuyuda, yitirdiğim neşeler, yarım kalmış cesaretler, affedemediğim hatalar… Geçmişin bu denli derinlerde saklı olduğunu bilmezdim. O an, yaşadığım her anın ardında anlatılması zor bir iz bıraktığını hissettim.
Geçmiş, üzerimize düşen bir gölge gibi; ne tamamen kopabiliyoruz ne de içinden çıkabiliyoruz. Her adımda yankı bıraktıklarımız, hayatın anlamını aramak için bir pusula gibi görünüyor ama çoğu zaman kaybolmamıza da yol açıyor.
"Yaşadıklarım bana ne öğretti?" Belki de kendime sormaktan kaçtığım bu sorulardan kaçmak, bunca zamandır beni ayakta tutmuştu. Şimdi ise hayatın sonbaharında, geçmişimle yüzleşmenin ve hatalarımı kabul etmenin özgürlüğünü tadıyorum. Anladım ki anlam arayışı, hatalarımızı kucaklamaktan geçiyor. Kırılgan yanlarımızı kabul ettiğimizde, hayat bir hesaplaşma olmaktan çıkıyor, sade bir kabullenişe dönüşüyor.
Böylece içimde derin bir uğur büyüdü; sessiz ve dingin.
Kırılganlığımla, kaybettiklerimle de barıştım. Hayat, bir anlam serüvenine dönüştü. Kendimizi affetmek, geçmişe karşı duyduğumuz öfkeyi ve pişmanlığı kabullenmek zor; ama belki de kendimize bırakabileceğimiz en değerli miras bu affediş.
Artık hayat, ağır ve sakin bir döngüde akıyor. Her şeyin kırılganlığını da kabullendim; yaşamın, hatalarımın, anılarımın…
Bu kırılganlık içinde, tam da her şeyin ortasında, yeniden ayakta kalabilmek
tozlu aynada kendi izlerimizi görmek, buruk bir huzur da verebilir.
Çünkü o aynaya bakmak, aslında kendimize bakmaktan başka bir şey de değil.
Ve şimdi, geçmişin gölgeleriyle barışarak, o aynada gördüğüm surette yeniden doğuyorum; çünkü hayat, kırılganlığıyla bizi sarsarken, içimizde en nihayetinde bizi iyileştiren o derin anlamı da fısıldamıyor mu?
Aky
2024 Eylül
Comments