
Sevgili....................
Sözler...? Güven...?
Yoksa bir isim koyup, çerçeveye sığdırmaya çalıştığımız o belirsiz his mi?
Bazıları için bir ruh hali, bazıları için alışkanlık, bazıları için ise bir kontrat.
Ama her şeyin sonunda, çoğu insan ayrılığı bir tür son olarak görüyor.
Oysa Attilâ İlhan'ın dediği gibi, "Ayrılık da sevdaya dahil."
Ve biz, bu dahilden bihaber, yıllarca sahip olmaya çalıştık birbirimize. Oysa sahiplik, sevginin gölgesinde bir yanılgıdan ibaretti.
...
Çünkü bir ilişkiden geriye kalan, sadece bir zaman dilimi değil. Bir etkileşim alanı, bir iz, insana ait hiç silinmeyecek bir bakış açısı. Bitti diyerek sıfırlayamazsın. Hatıraların izini silemezsin. Birlikte yürüdüğün yolların, içtiğin kahvelerin, sarıldığın o anların gölgesi bir yerlere siner. Ama biz en büyük yanlışı, tüm bunları bir mülkiyet meselesine çevirdiğimizde yaptık.
İnsanlar birbirlerinin sahibiymiş gibi davranıyor, sonra o sahiplik ellerinden kayınca, kaybolmuş hissediyorlar. Ben de buna dahildim... Ama hiç kimse kimseye ait değildi. Asla da olmayacaktı.
Bize dayatılan şeyler… Hepsi toplumun üzerine giydirdiği etiketlerdi. Sevgililik, evlilik, “doğru insanı” bulma baskısı. Ama asıl mesele, bu etiketlerin arkasındaki özü görmekti. Biz sevgiyi nasıl sürdürebiliriz? Birbirimize nasıl saygı gösterebiliriz? Ayrıldığımızda düşman olmadan, o kişiyle aynı şehirde yaşayabilmenin yollarını nasıl bulabiliriz?
Çünkü insanlar çabuk unutuyor. İlişkideyken verilen sözler, özveriler, sonsuza dek süreceği sanılan bağlar… Ama ayrılık geldiğinde, herkes hızla sisteme uyum sağlıyor. Unutulmaz denilenler unutuluyor, yerini başka insanlar, başka hikayeler alıyor. Oysa fark ediş burada olmalı: Sevgililik, evlilik, arkadaşlık…
Bunların hiçbiri tek bir kalıba sığmaz. Asıl önemli olan, insanın ilişkilere ne kattığıdır.
...
Bize sanal mutluluklar satıldı.
Gülümseyen çift fotoğrafları, romantik yemekler, sonsuz aşk vaatleri…
Ama gerçekte, insanlar birbirlerini dinlemeyi unuttu. İletişimi, gerçekten anlamayı, çözüm üretmeyi bir kenara bıraktı. Sonra bir sabah, bir taraf "artık yürümüyor" dedi ve işte o an, tüm inşa edilen yapı yerle bir oldu. Peki ama, neyi gerçekten inşa etmiştik?
Birinin hayatına girdiğinde, onun içinde bir kapı açmalısın. O kapıdan çıkıp gitsen bile, arkasında kapanmaz bir manzara bırakmalısın. Geriye dönüp baktığında, iyileşmiş bir ruh, anlam kazanmış birkaç cümle kalmalı. Asıl mesele, insanın insanı nasıl büyüttüğüdür.
Attilâ İlhan’ın dizeleri gibi, ayrılıklar da sevdaya dahildir. Ama önemli olan, bu ayrılıktan geriye ne kaldığını fark edebilmektir. Çünkü hiçbirimiz birbirimizin sahibi değiliz. Ve gerçek bağlar, isimlerden ve statülerden bağımsızdır.
Öyleyse mesele, sevgiyi çoğaltmanın yollarını bulmak. Sınırlara, etiketlere, toplumsal dayatmalara hapsolmadan. Birbirimizi tüketmek yerine, birbirimizi anlamayı öğrenerek.
Çünkü gerçek dostluk, sevginin en saf halidir. Ve belki de onu kaybetmemek için, önce sahip olmaktan vazgeçmeyi öğrenmemiz gerekir.
Bazı yollar bir daha kesişmez. Ama bazı izler, bir ömür silinmez.
Kommentare