
Bazen insanlar hayatı bir piyango gibi görür. Kimi şanslı doğar, kimi hep kaybeden olur.
Ama gerçekte mesele, neye sahip olduğun değil, elindekilerle ne yapmayı bildiğindir.
Bir fincanın dolu ya da boş olması değil, içindekiyle ne yaptığındır.
Sokakta yürürken fark ediyorsun, herkesin yüzünde bir hikaye var.
Kimisi umudunu cebinde taşır, kimisi umudunu çoktan bir kenara bırakmıştır.
Ama işin ilginç yanı şu: Hayat, her şeye rağmen devam ediyor.
Kendi içinde kaybolanlar bile, bir şekilde yürümeye devam ediyor.
Peki, fark yaratan ne?
Belki de fark yaratan şey, neyin eksik olduğunu sürekli düşünmek değil, elinde olanı kullanabilmek olabilir.
İnsan, kaybettikleriyle yaşamak zorunda değildir.
Kaybettiklerinin arasından kendine bir yol bulabilir.
Asıl mesele, geçmişin enkazında oturup şikayet etmek değil, o enkazın içinde yol açmaktır.
Bir yerlerde, herkesin hayalini kurduğu bir 'mükemmel zaman' vardır.
Daha az yorgun olduğumuz, daha mutlu olduğumuz, daha az pişmanlık taşıdığımız o belirsiz gelecek…
Ama o mükemmel zaman hiçbir zaman gelmeyecek.
Hayat, tam şu an, elimizde olan kadardır.
O yüzden eksik olanın yasını tutmak yerine, var olanı fark etmeye başlamalı insan.
Ve en önemlisi, hayat hiçbir zaman adil olmayacaktır.
Ne tam kazananlar, ne de tam kaybedenler vardır.
Bazen bir adım geriye düşersin, bazen hiç beklemediğin bir anda öne çıkarsın.
Önemli olan, düştüğün yer değil, düştükten sonra ne yaptığındır.
Hayat, bazen bir bardak su gibi...
Dolu mu boş mu diye düşünmek yerine, elindekinin seni ne kadar ileri götürebileceğini fark etmelisin.
Çünkü her şey o fark edişle başlar...
Aky deneme 202
Comments