Bir cam kırılır gibi oldu o sabah. Gökyüzü, grinin bütün tonlarıyla üzerime kapanırken, o çok sevdiğim sessizlik kuşları bile göç etmiş gibiydi. Aklımda durmadan dönen, nereye konacağını bulamayan tek bir düşünce: "Seni özlemek bir yalnızlık değil de bir suç gibi mi?"
Zamanı bir mühür gibi aklımda tutmaya çalışarak, geriye dönüp seni anımsıyorum. Hatırlıyorum da, sen de zamanla derinleşirdin. Yüzündeki çizgiler bile, eski taş oymalar gibi, sanki bir ömrü anlatırdı. Şimdi düşünüyorum da, her detayında gizli bir öykü vardı senin; her sözünde bir roman, her bakışında yıllar süren bir sessizlik. Ama o sessizliği dinlemeyi hiç öğrenemedim.
Kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu, belki de ilk defa, o sabah anlamıştım. Sen gidince, yalnızca senden değil, kendi geçmişimden de bir parça eksildi. Geçmiş, seninle yanımda taşıdığım bir bavuldu; şimdi tüm o anılar tozlu, yıpranmış ve içinden eksilen şeylerle ağırlıksız kalmış. Sanki tüm hatıralarımı toplasalar, geriye bir avuç boşluk kalırdı.
Belki de insan, ancak böyle anlarda büyüyor, öyle değil mi? Kaybettiği anda, içinde filizlenen o tarifsiz buruklukta, kendini derin bir boşluğun içinde buluyor. Her şey o kadar geç kalmış ki. Ama yine de bu pişmanlık değil sadece; adını koyamadığım, kendimi daha önce hiç tanımadığım bir yerde bulduğum, yabancı bir his. İşte orada, tam o noktada, kendi yansımandan kaçamayacak kadar şeffaflaşıyorsun.
Bir gölge gibisin şimdi. Geceleri uyurken odama süzülen, sabahları güneşle birlikte dağılan bir iz. Eşyaların, bıraktığın tüm o küçük detaylar – kahve kupandaki ruj izi, son okuduğun kitabın arasında unutulmuş kuru çiçek – her şeyin bana fısıldıyor: "Hayat, yalnızca geçip giden anlardan değil, yaşayamadan kaybettiklerinden de yapılır."
Bir sabah penceremi açıp derin bir nefes aldığımda, içime bir dinginlik doldu. İçimdeki tüm o kırıklıkların yerini bir huzur aldı. Seni yitirmiş olmanın acısını taşırken, sana olan sevgimi hiçbir şeyin silemeyeceğini anladım. Ölümsüz olan, unutulmayan, belki de tam burada saklı: seni hatırlarken, kalbimde, her hücremde hissediyorum. Sen artık hayatımın içine işlenmiş, tenimdeki bir gölge, hayallerimde sonsuz bir izsin.
Belki de en son o anda bulduğum şey umuttu; sonsuz bir sonbahar sarısı gibi, sessizce içime doldu. Gidenlerin geri gelmeyeceğini bilerek, ama onların varlığına şükrederek, bir an durup derin bir nefes aldım. Gökyüzüne baktım, boş bir sayfa gibi, ve ilk defa o boşluğu hissetmek değil, o boşluğun içinde huzuru bulmak istedim.
Ve artık bilirim, değerini anlamadığım o anların kıymetiyle, hayat her şeye rağmen yeniden başlıyor...
Comments